Doğu Kürdistan’ın doğuşu
Orta yaşını geçmiş bir kardeşinizim. Gençliğim 80’li yılların sonuna, 90’lı yıllara denk geldi.
Çocukluğumdan başlasam şöyle anlatırdım hikayemi.
Kürd olduğumuzu bilirdik ama asıl kimliğimiz Alevilikti. Bizim dilimizde ‘Türk’ demek Sünni demekti. Kürdçe konuşan Alevilerdik diyeyim. Öyle bilmesek de objektif olarak öyle yaşıyorduk.
Gençliğimde Aleviliğin geri plan düşüp Kürdlüğün öne geçtiği bir Kürdleşme sürecini milyonlarca Alevi Kürdle beraber yaşadım.
Şanssızlığım, ve sanırsam birçok akranımın da şanssızlığı, Kürdlüğün kültürel erozyonunun en yoğun yaşandığı ve birbütün Kürdlüğün en çok savaştığı ama aslında en örgütsüz olduğu bu dönemde entellektüel gelişimimizin Türk Soluna ‘havale edilmiş’ olmasıydı.
Alevilik küçümsenip aşağılar, Kürdlüğü ismen sahiplenirken, Türk Devleti’nin okullarda çocuk zihinlerimize zehir gibi enjekte ettiği Kemalizmi “ırkçı ve faşistliğiyle” tanımlayıp zihinlerimizden temizlemek yerine, Türk Solu marifetiyle “ilericilik ve anti-emperyalizm” olarak sahipleniyorduk.
Daha sonra İmralı’da kendini “Kemalizmi çağa uyarlama” misyonu ile görevlendirip kendi açtığı yoldan şaranpole yuvarlanıp en önce kendisi uzaklaşmış olsa da Kemalizme, Atatürkçülüğe, Türk Devlet ve milletinin ırkçılığına dair en etkili yazı ve saptamaları Abdullah Öcalan’dan okuduğumu, zihnime o dönem en ‘oksijenli’ havayı Abdullah Öcalan’ın ‘üflediğini’ yazmalıyım. Öcalan’ın İmralı’da yoldan çıkması kendinin olduğu kadar Kürd milletinin de talihsizliğidir deyip devam edeyim.
Kısası, Alevilikten ‘kurtulmak’, Kürdlüğü nominal / ismen (kimlik olarak) sahiplenmek diye tanımlayabileceğim dönemde; zihnimin yana yana düşünsel paradigma aradığı dönemde beyinlerimiz Türk MİT’i tarafından yönetilen veya yönlendirilen (ezici çoğunluk -bir komediymiş gibi- Kürdlerden kurulu) Türk sol örgütlerinin ideolojik kıskacına girivermişti. Türk ajanları tarafından yazıldığı daha sonradan çok belli olacak broşürler ve ideolojik yayınlarda Kemalizme ve Türk devlet yapısına hiçbir zaman ırkçı denmemiş, Kürdistan feodal gibi bir tanımla Kürdlükten soyutlanmış, işçilerin kardeşliği sloganıyla Kürdlük hiçleştirilmiş ve ortak düşman “Türkiye’yi bölmek isteyen Amerika” olarak tanımlanmıştı. Biz artık Türkiye işçi sınıfın gönüllü neferleri, anti-emperyalist Türkiye cephesinin erleriydik.
Amerika’yı o şekilde algılıyorduk. Algılıyordum. Arada bir kulağıma İsmil Beşikçi’nin kimi saptamaları sohbetler esnasında geliyorduysa da, yıkanmış beyin Lenin, Marks, Engels, Stalin’den ve onların uluslararası ardıllarından başkasına itibar etmiyordu. Komünizm, komünizm, komünizm okuyordum. Geri kalan herşey mutlak derece küçümsenecek itibarsız, geri, zararlı düşüncelerdi. Cennet’in vaadini yaşayan komünistlerdik. Birşey bildiğimizden değil ama Türk solu öyle öğrettiğinden bizce “PKK bir gerici örgüt, Kürdler geri bir insan topluluğuydu”. Olunması gereken şey ilericilikti, enternasyonalizmdi, kimliklerden soyutlanmaktı. Her kimliğimden soyutlandıkça Türk ırkçılığının harika bir bileşenine dönüştüğümü fark ediyormuydum? Kesinlikle hayır!
Peki andığım derece beyni yıkanmışlıktan kurtulmak kolay oldu mu? Nasıl oldu?
Doğrusu benim açımdan süreç bir şeyhi bir başka şeyhle değiştirmek şeklinde olmadı. Böyle deyince aklıma Elazığlı komşumuz geliyor. Hanefi - Şafii meselesinde gidip Türk müftüye sorduğunu, müftünün “Şafii Hanefi aynıdır, birinden diğerine geçersen sakınca yoktur” demesi üzerine camilerde rahat etmek için Hanefi olmaya karar verdiğini demişti. Bende böyle olmadı.
Zihnin önce Türk Solu’ndan ve yalanlarından arınması gerekiyordu. Ve bu öylesine sancılı bir süreç ki, insanın aynı dili konuşurken kendi sözlüğünü yazması gibi birşey. Mesela son iki hafta içerisinde herbirimizin “bir yönetim biçimi olarak demokrasi” dediğimizde tüm dünya entellektüellerinin anladığından farklı ve zıt birşey anladığını öğrenmiş bulunuyorum. (İleriki yazılarda değinmememe imkan yok). Yani Türk Devleti’nin solcusu, kemalisti, islamcısı, vs aracılığıyla uzanabildiği her beyne enjekte ettiği “Türk’ün üstün ırk olduğu” tezi öyle basitçe kurtulunacak birşey değil. Tayyip’in “Dünya beşten ibaret değildir” sözünün arkasına düşen ve düşmekle saygımı yitiren birçok “Kürd entellektüelini” düşünerek anlamaya çalışın söylemek istediğimi.
Bugün bu satırları yazmama sebep İran’daki gelişmeler. Ne olup bittiğine dair okurken Türklerin ne kadar net, Kürdlerinse ne kadar karmaşık yazdıklarına dair gözlememeye imkan yok. Neden Türkler bu kadar net olabiliyor da bizimkiler hep karmaşık, hep pusulasız? Dikkat edin bizim yazar ve analizcilere: hep bir karmaşıklık. Anlamadıkları, anlamlandıramadıkları çok belli. Neden?
Nedeni aslında basit. Türkçe yazan her Kürd, uluorta tartışmadığı ve zaaflarını öncelikle de kendine itiraf etmediği sürece Türk ırkçılığıyla kirlenmiş ve temizlenmemiş bir zihne sahiptir ve bu hesaplaşılmamış zihinsel kirlilik Kürdistan’a dair ardışık iki cümle yazamamanın sebebidir.
Sözü buradan Hasan Bildirici’ye, son İran yazısına getiriyorum. Hasan Bildiric andığım konuda müstesna bir isim.
Hasan Bildirici, kendisi de defalarca yazdı, idam mahkumu olduğu günlerde hücresinde her gece “kendini idam etmiş” bir kişi. Her gece ölüp her sabah yeniden doğmayı (Anka Kuşu hikayesidir) defalarca yaşamış biri. Olaylara algılamasındaki netlik, duruluk bu yeniden doğuşların eseri olmalı.
Hasan Bildirici, siyasi kariyerizme bulaşmıyor, siyasi beklentisiz oluşuyla da, iddia ediyorum, zihni en temiz Kürd yazarıdır. Olayları görüşünde örgütlü – örgütçü veya herhangi bir şekilde çıkar beklentili olan Kürd ‘kalemlerinde’ olmasına imkan olmayacak bir duruluğa sahiptir. Şahsi çıkarsız, şahsi beklentisiz bir yazardır ve bunu bir yere not edin. Şahsına beklentisi olmadan düşünebilmek, yazabilmek doğru analiz yapabilmenin en önemli harçlarından biridir.
Hasan Bildirici son yazısında İran’daki gelişmeleri “Doğu Kürdistan’ın Doğuşu” olarak yorumladı. Taşıdığım “düşünsel yükle” size bunun böyle olmadığına dair onlarca sebep sunabilirdim ama bazen zihni değil kalbi, önsezileri dinlemek gerekir.
Kalbim bana rasyonel aklımın yanlış olduğunu, Hasan Bildirici’nin tespitini takip etmemi, onun yazdığı üzere Doğu Kürdistan’ın doğuşuna şahitlik ettiğimizi diyor.
Rojava’dan sonra sıra Rojhelat’ta.
Yorumlar
Tarih Erdoganin Efrini isgal etmek ismesinin nedenin Jahudi ve Kurd ashiretlerden nefret ettigin nedeni oldugunu hep hatirlanacak.
Tarih ilk kilisenin kuruldugu Efrini cihatci Erdogana vermek isteyen Putini hic unutmayacak.
Tarih nekadar ters gosterilsede
Yanlislar nekadar dogru imis gibi gosterilsede hic kimse yasanmis tarihi degistiremez.
1. Bir Kurd e karkurt a deseler tarih Kurdlugu degistiremez. Bin yilda gecse Kurd Kurddur.
2. Dersimde ve Kerkukte bir Kurd dahi yasanmasada Dersim ve Kurkuk Kurd sehirleridir.
3. Yahudiler binlerce sene once Jarusalemdenzor la cikarilmalarina ragmen ve bir yahudi bile Jarusalemde yasamasa bile Jarusalem bir Yahudi sehridir.
4. Biri mogolistanda ve biride arabistanda gelip zorla kurdkeri turklestirip vr muslumanlastirs alar bile tarih Jesus Christus bir Jahudi ve Kurd ashiratina ait oldugunu kimse degistiremez.
Iran cökerse Türkiye`nin cökmesi cok fazla sürmez.
Eger PKK Kürdi düsünür ve bagimsiz Kürdistan derse, Kürdistan coooook rahat kurulur.
Birlesik Bagimsiz Kürdistan`a evet, türkiyelilesmey e hayir.
Türkiyelilesmey i savunan, kim olursa olsun, HAYIR....
RSS beslemesi, bu iletideki yorumlar için